Son Dakika Günlük Haberler

1 Kasım 2013 Cuma

Kim Kimdir?



         HASAN KEKİL
        1943 Yılında Çağlayancerit’te doğdu. İlkokulu Çağlayancerit’te Okudu Ortaokul ve Lise’yi Kahramanmaraş’ta tamamladı. Üniversite eğitimini Konya Yüksek İslam Enstitüsünde bitirdi. Memuriyete 1968 Yılında başlayarak sırayla Niğde İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni ve Müdür yardımcısı, Gümüşhane Lisesi, Gaziantep Lisesi, Kilis İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmeni ve müdür Başyardımcısı Kahramanmaraş Anadolu Öğretmen Lisesi, Atatürk Kız lisesi, Endüstri Meslek Lisesi ve Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi’nde Çalıştı.
     Elbistan İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü, Tokat İli Erbaa İlçesi İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü, Kahramanmaraş Sütçü İmam Lisesi Müdürlüğü ve Kahramanmaraş İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı görevleri yaptı.1986–1989 ve 1994–1999 yılları arasında 3 dönem Çağlayancerit’te Belediye Başkanlığı yapmıştır.
      29.03.2009 Tarihinde yapılan mahalli ve belediye seçimlerinde SAADET Partisi’nden Çağlayancerit belediye başkanlığına aday olarak seçimlere katıldı. Ve seçimi kaybetti.
  
         A.NAZIM ENGİZEK

         15.11.1953 Tarihinde Çağlayancerit’te dünyaya geldi. İlkokulu Çağlayancerit’te tamamlayan ENGİZEK Ortaokulu ve Liseyi Kahramanmaraş’ta bitirdi. Yüksek öğrenimini Mersin eğitim enstitüsünde tamamladı. Kayseri’nin Develi ilçesinde öğretmen olarak göreve başladı.1981 Yılında İstanbul’a tayın edildi. 01.06.1986 Tarihinde öğretmenlik görevinden istifa ederek Çağlayancerit’te yapılacak olan belediye seçimlerine bağımsız aday olarak katıldı. Ve bu seçimi kaybetti tekrar öğretmenlik görevine döndü.
     1994 Yılında öğretmenlik görevinden ayrılarak 26.03.1994 Tarihinde yapılan Çağlayancerit Mahalli seçimlerine Doğru yol Parti’sinden belediye başkanlığına yeniden aday oldu. Bu seçimi de kaybetti 1994 yılında Kahramanmaraş Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak göreve başladı. Bu görevi 5 yıl devam ettirdi. 1989. 1999 2004 yılları arasında doğru yol partisinden 2 dönem Çağlayancerit belediye başkanlığı yaptı. 28.03.2004 Tarihinde yapılan Çağlayancerit mahalli seçimlerde tekrar Doğru yol Partisi’nden belediye başkan adayı oldu ve seçimi kaybetti. Ve öğretmen’lik görevine geri döndü. 2005 yılında emekli oldu.
      29.03.2009 Tarihinde yapılan mahalli ve yerel belediye başkanlığı seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi’nden Çağlayancerit belediye başkanlığına aday olarak seçimlere katıldı. Ve seçimi kaybetti.

      K.MEHMET YILDIZLI

        01.01.1959 Tarihinde Çağlayancerit İlçesinde dünyaya geldi. Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesi mezunu 1987-1995 yılları arasında Ç.Cerit Fatih Mahalle Muhtarlığı yaptı. Aynı zamanda özel işyeri sahibi olarak ticari faaliyetlerini devam ettirdi. 1995-1999 yılları arasında yurt dışına gitti. 4 yıl Almanya’da kaldı.
     2002 Yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin Kurucu İlçe Başkanlığını yaptı. 29.03.2004 Tarihinde mahalli ve yerel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisinden belediye başkanlığına adaylığını koydu. Bu seçimi kazanarak Çağlayancerit’te Belediye Başkanı seçildi. 5 yıl belediye başkanlığı yaptı.
     29.03. 2009 Tarihinde Yapılan mahalli ve yerel seçimlerinde belediye başkanlığı için Adalet ve Kalkınma Partisinden ikinci Defa aday olup seçimlere katıldı. Bu seçimlerde de başarılı oldu. Ve yeniden Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu.  
    Çağlayancerit. Belediye Başkanlığı görevini başarıyla sürdürmektedir. Sayın Başkan’a bizlerde görevlerinde başarılar diliyoruz.
             
         YUSUF ONARAN

         Yusuf ONARAN 1965 yılında Çağlayancerit köyünde dünyaya gelmiştir. Beş yaşında ilkokula başlar. İlkokulu köyünde okur. 1975 yılında başarıyla diplomasını alır. Ancak ailesinin fakir olması nedeni ile yüksek okul okuyamamıştır..
      05.09.1985 tarihinde vatani görevi için Samsun sahra sıhhiye acemi er olarak gider. Ustalık dönemi Tekirdağ’ın çorlu ilçesinde subay ordu evinde tamamlar.
      20.12.2000 Tarihinde Ankara yüksek ihtisas hastanesinde açık kalp ameliyatı geçirdi. Bu ameliyattan sonrada Dim dik ayaktadır. Malul aylığı almak için devlete müracaat etmemiştir. Hiçbir yerden yardım almayan. ONARAN Kendi ekmeğini kendisi kazanır.
      İlçede küçük bir dükkân kiralayarak uydu işleriyle uğraşısına devam etmektedir. 23.04.1991 tarihinde evlenir.2 Kız üç erkek beş çocuk babası ve bir torun sahibi dır. Ben okuyamadım bari çocuklarım okusun diye çocuklarını okutmak için çırpınmaktadır.
      11.07.2005 Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Çağlayancerit İlçe başkanı oldu. İlçede CHP’nin oylarını artırmıştır.  Ancak 9 yıl CHP İlçe başkanlığından 06 Temmuz 2013 tarihinde başkanlıktan istifa etti. Yusuf ONARAN aynı zamanda Çağlayancerit spor kulübünün de kurucusudur. Bir müddet Çağlayancerit spor kulübü başkanlığı yaptı. Sporculuk faaliyetlerine devam etmektedir. İlçe halkı bu yiğit insanı yediden yetmişe sever sayar. Kendiside A partisi B partisi demeden herkesin elinden tutmaya çalışan. Herkesin yardımına koşan bir insandır.
      Keşke tüm il ve ilçe başkanları Yusuf ONARAN gibi olsalar
  
      ÂŞIK ALİ


      Ben Ali Ataş 1946 yılında K.Maraş’ın Çağlayancerit köyünde ekin tarlasında ekin biçerken doğmuşum. Her nedense nüfusa 08 Şubat 1948 doğumlu olarak kaydedilmiştir. Esas adım Ali Soyadım Ataş Âşık mahlasımdır. Babam Dabanlı aşiretinden Veli soyadı Ataş lakabı (Ateş’dir)  Annem Fatma lakabı Gıro’nun kızıdır. Kızıllı aşiretinden Kara Bekir’in Torunudur. Dedemin Pazarcıklı olduğu, Söylenir. 01.07.1882 Tarihinde ölmüştür.
       Yoksullukların beraberinde getirdiği huzursuzluklarla geçen çocukluk yıllarımı çok iyi hatırlıyorum. Çağlayancerit Türkiye’nin en büyük köylerinden biriydi. Biz fakir bir aile idik, mezarlık yakınlarında odası olmayan ahşap 2 katlı 45 metre kare bir evimiz vardı. Alt katta sığırlarımız yatar üst katta on baş horanta bir arada yaşadık. Köyde elektrik yoktu. Geceleri gazyağı lambası ile evimizi aydınlatırdık. Evimizde su yoktu. Tüm köylü Kez ban Hatun Camisi’nin önündeki büyük pınardan bakraçlarla evlerine su taşırdı. Okul çağım gelmişti. 1956 yılında Kez ban Hatun Camisi’nin yanındaki Molla Yusuf’a ait iki katlı, ahşap bir evde okula başladım. Üç ay sonra şimdiki adıyla İstiklal mahallesine köy halkı tarafından yaptırılan iki derslikli okula taşındık.
      Evimizde ders çalışacak özel bir oda yoktu. Bir kara kalem, bir defter, bir de silgim olurdu. Defterin yazılan sayfalarını siler günlük derslerimi yazarak okul sonuna kadar idare ederdim. Kitap konusunda arkadaşlarımdan faydalanırdım. Özel bir ayakkabım yoktu. Ben çorabın ne olduğunu bilmedim. Ayakkabı olarak kara lastik ya da babamın sığır derisinden yaptığı ham çarığı giyerdim. Sabah ve öğle olmak üzere günde iki kez okula giderdim. Gilgil darı ekmeği yiyerek büyüdüm. Çok zaman kahvaltısız okula gittim. Eğer akşam yemeğimizden birkaç lokma kalmışsa sabahleyin onu yiyip okula öyle giderdim. Giderken bir yarıntı odun götürürdüm. Odunsuz gitmezdim; çünkü içeri alınmaz diğer arkadaşlarım gibi okulun kapısından geri gönderilirdim. O tarihlerde kız çocukları okula gönderilmezdi. Çünkü köyde örümcek kafalı insanlar çoktu. 
         Başta anlattığım gibi köyün bir tek pınarı vardı evlerde suyun olmadığı gibi okulumuzda su yoktu. Teneffüse çıktığımızda su içmek için okula yakın evlere koşardık. Evlerde su olmadığı zaman okula 200 metre uzaktaki pınara koşarak gider suyumuzu içer nefes nefese okula dönerdik.    Derse geç kaldığımızda vay başımıza gelenlere. Öğretmenimiz bizi cezalandırırdı. Yarım saat sınıfın bir köşesinde tek ayaküstü dineltirdi. Kışın soğuğunda kar üzerine ağzı üstü yatırarak yirmi dakika kar üzerinde yatardık. Ben bunları hep yaşadım. O tarihlerde köyün fahri imamı Hasan Basri TÜKEL Hocadan dini dersler aldım.
        1960 yılında ilkokul diplomamı aldım. Ailemin fakir olması nedeni ile ilkokuldan sonra okuyamadım. İlkokul 3. sınıfta iken çok güzel resimler çizerdim. 4.sınıfta şiir yazmaya başladım. Yazdığım şiir’lerimde Genelde Çağlayancerit Halk’ının dertlerini yaşantılarını dile getirdim. Yazdığım şiirlerimde birlik beraberliğe çağrılar yaptım. Hiç kimseyi ötekileştirmedim. Üzüntümü, sevincimi, öfkemi, kısacası tüm duygularımı şiirlerimle anlattım.
       Öğrencilik yıllarımda gazete ve kitap okumayı çok severdim. Fakat okuyacak ne gazete ne kitap bulabilirdim.  O tarihlerde köye kitap satan insanlar gelirdi. Kitap almaya param yoktu. Ancak kitapların kapak yazılarını okurdum. Babamın kitap alacak parası yoktu. Orada bulunan Salman isimli yaşlı amca: “Ali bana baba de, sana istediğin kitapları alırım.” deyince öyle sevindim ki… Salman amcaya baba dedim. Bana istediğim kitapları aldı. Sevincimden uçuyordum sanki. Kitapları alıp eve geldim.
       Babam evde imiş “Nerden aldın o kitapları” dedi. “Salman amcaya ‘baba’ dedim o aldı.” dediğimde babam sinirlenerek kitapları elimden alıp kimini yırttı, kimini ateşe attı yaktı. Ve beni dövdü. Hacı dayımın kitaplarının olduğunu biliyordum. Dayımdan birkaç kitap aldım. Korkumdan dayım ile birlikte eve geldim. Babam yine kitapları elimde görünce çıldırdı. “Bu defa kime baba dedin.” deyince dayım “ Kitaplar benim emanet verdim. Okusun sonra alırım.” dedi.  Kitaplar bir müddet bende kaldı. 1959–1966 yılına kadar yazdığım şiirlerimi bir defterde toplamıştım. Ne yazık ki yedi yıl emek verdiğim şiirlerimin tümünü bir yolculuk sırasında kaybettim.
      Ben şimdiki çocuklar kadar şanslı bir çocuk değildim. Oyuncaklarım olmazdı. Oyuncaklarımı ağaçtan kartondan tenekeden kendim yapıp oynamak isterdim. Fakat babam yaptığım oyuncaklarımla oynamama izin vermeyip, oyuncaklarımı kırardı.
      Bu arada yavaş, yavaş iş yapmaya gücüm yetiyordu. Babamla beraber bağda bahçede tarlada çalıştım. Bana ara sıra harçlık verirdi. Harçlıkları biriktirip köyde saz ustası olan Mustafa Yurtal’dan bir saz satın aldım. Kısa zamanda saz çalmayı öğrendim. Saz çaldığımı duyan köyün bazı örümcek kafalı insanları babama saz çalmanın günah olduğunu, öldüğüm zaman cehennemde yanacağımı söylemişler. Babam da böylesine cahil ve örümcek kafalı insanların sözlerine inanarak saz çalmama izin vermedi. Sazı bir müddet komşularda sakladım. Bir gün saz çalıyordum babam rastladı sazımı duvara çalıp kırdı. Sazımın kırılmasına dayanamadım.
        O zamanlar “Kuş uçmaz kervan geçmez” köy olan Çağlayancerit, beni sıkmaya başladı. Babama küserek gece yarısı evden ve köyümden kaçtım. O tarihlerde köyün yolu ve arabası yoktu. Peşimden gelen olur korkusuyla kısığın içinden akan derenin kenarlarından yürüyerek bazı yerlerde suyu geçerek 13 saat  aç, susuz, yayan yürüyerek köye 30 kilometre mesafede olan asfalta vardım. Bir yük kamyonuna binerek Maraş’a gittim.  
        Kimseyi tanımıyordum. Yatacak yerimde yoktu. Birilerine sordum. Bana bir yer tarif ettiler gittim. Tarif edilen yer saray altı mahallesinde Hüseyin emminin hanı imiş. Bu handa günlüğü 10 kuruşa bir yıl kaldım. İşsizdim. Param yoktu. İnşaatlarda çalıştım hamallık, ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık ve fotoğrafçılık yaptım. Gazete sattım. Daha sonra yazdığım şiirlerimi matbaalarda çoğaltarak çarşıda, mahallede, satmaya başladım. Biriktirdiğim üç beş kuruş ile kendime yine bir saz aldım.
     Şiirlerimi satarken çok zaman sazım omzumda olurdu. Bulunduğum müsait ortamlarda çalar söylerdim. Birçok şair ve âşıklarla karşılaşıp tanıştım. Âşık ve şairlerle atışmalar yaptım. 1967 yılında Kahramanmaraş’ta çarşı başında şiir satıyordum. Temmuz’un sıcağında abalı, ham, çarıklı, kıl çoraplı, başı poşulu birini gördüm. Yanına sokuldum İrticalen kim olduğunu sordum. Neden? Böyle giyindiğini sordum. Bana cevap vermeden dinledi. Sonunda âşık sözün bitti mi? dediğinde. Evet dedim. Öyleyse sıra bende dedi. Sorduklarıma bir, bir şiir’iyle öyle cevaplar verdi ki Abdulvahap KOCAMAN olduğunu öğrendim. İsmini duyardım birden şaşırdım. Özür dileyip elini öptüm. Sırtımı sıvazladı. Bana bir şiirli kasetin hediye etti. Meğerse oda kaset satıyormuş. Büyük şair Abdulvahap Kocaman’ı unutamam.                         
         Daha sonra şair Abdurrahim Karakoç’un “Hasan’a Mektuplar” kitabını okudum. Özel bir albümüm yok. Teyp kasetlerine kendi yazdıklarımı ve bazı sanatçıların eserlerini okudum. Türkiye’de birçok il, ilçe, köy dolaştım. Halkım beni  “Âşık Ali”  olarak tanıdı. Macerayı ve övünmeyi sevmem. Olduğum gibi görünmeye çalışırım. Birazda içine kapanık bir insanım. Velhasıl gurbetin kahrını çok çektim. Gezip dolaştığım illerden tekrar Kahramanmaraş’a döndüm.
          Annem, şehre gelip gidenlerle köye dönsün, diye ara sıra haber salıyordu. Annemi kıramazdım. Geçmişte babama olan dargınlıklarımı kırgınlıklarımı bir kenara bırakarak tekrar köyüme döndüm. 1968 yılında evlendim. 7 ay sonra askere gittim. İlk birliğim Sivas Temel Tepe. Yılmaz GÜNEY de burada imiş. Tanışma imkânım oldu.
      Eve mektup yazarak sazımı istedim PTT ile gönderdiler. Komutanlarım çalıp söylememe engel olmadılar. Çaldım çağırdım. 2 ay Sivas Temel Tepe’de ilk eğitimimi yaptım. İki ay sonra Tokat’a gittim Burada Muhlis AKARSU ile tanıştım. İlk defa subay gazinosunda Muhlis AKARSU ile sahne aldım. İki Ay sonra usta birliğine gitmek üzere kura çektik. Muhlis Akarsu Erzurum Hasan Kale’ye, ben Gaziantep’e gidecektim. Komutan yerlerimizi değiştirdi. 15 ay Erzurum Hasan Kale’de kaldım. Teskereye 5 ay kala alay tümüyle Kars’ın Sarıkamış ilçesine taşındı. 24 ay askerlik yaptım.   
      Asker ocağında şiir yazmaya devam ettim. O tarihlerde yazdığım şiirlerimin birçoğu bulunduğum il ve ilçenin mahalli gazetelerinde yayınlandı. Ayrıca yeni şiir antolojisi kitabı 1.cilt 2.cilt bölümlerinde  “Çağdaş Genç Şairler ve Şiirleri Antolojisi” kitabı “CERİDOĞULLARI” ve  “OĞUZLAR”  kitabında birçok şiirlerim yayınlandı. 2009 yılında Kahramanmaraş Valiliğinin yaptırdığı “Maraş Meşhurları” kitabında kısa bir biyografim yayınlandı.  Kahramanmaraşlı şairler antolojisinde birkaç şiirim yayınlandı.
       Köyüme döndüğümde işsizdim. Yapacak bir işim yoktu. Birkaç yıl Çukurova yazılarında çapa vurdum, pamuk topladım. Kendime bir meslek edinmeyi düşündüm. Bazı elektronik kitaplar alıp okumaya başladım. Usta yanında çalışmadan radyo tamirciliğini kısa zamanda, kendi kendime A’ dan Z’ ye öğrendim. Köyde elektrik yoktu. Piyasada gaz yağı ile çalışan gaz ocağı vardı. Bu ocakta demir ısıtarak radyonun lehim işlerini yaptım. Birçok yeni radyolar imal ettim. 1984  yılında köye elektrik geldi. Radyoculuğun yanı sıra televizyon tamirciliği ile ilgili kitap ve dergiler okuyarak televizyon tamirciliğini de kendi kendime öğrendim. Radyoculuk ve Televizyon tamirciliğimin yanı sıra elektrik ve su tesisatçılığı, sıvacılık yaparak geçimimi sağladım.
     Yaşadığım hayatımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi, pişmanlıklarımı, ibret olayları tüm yönleriyle anlatsam sayfalar yetmez. Her insanın hayatı acı, tatlı yaşanmış olay ve ibretlerle doludur. Yaşananların bir kısmı anlatılabilecek ve ders alınabilecek türlerden olduğu gibi bazı olaylar ise yaşayanda sır olarak kalır. Gizlidir, anlatılmaz. Bir yakınıyla dahi paylaşılamaz. O, insanın kendisiyle birlikte mezara gider. Her insan için yaşanmış üzüntünün, sevincin, başarının ve başarısızlığın hayatın birer parçası olduğunu anlatmaya çalıştım. Hayattan ümit kesilmemesi gerektiğini, insanlar arasında komşulukların dostlukların arkadaşlıkların bitmemesini isterim.  
      Çektiğim cefalara rağmen bu gün her şeyimi babama borçluyum. ALLAH rahmet eylesin eğer babam sazımı kırmasaydı belki köyümden ayrılıp gurbete gitmezdim. Ve köyümden çıkmazdım. Hayatın zorluklarını çilelerini yaşamasını bilemezdim. Belki de şiir dahi yazamazdım. Maalesef  babaya olan evlatlık borcumu ödeyemediğimi, geçmişteki hatalarımı ancak kendim baba olduğumda anladım. Çocukluğumda babamdan gördüğüm ağır baskılar bu gün dahi rüyalarıma girmektedir. Şimdi anladım ki o günün şartları onu gösteriyormuş. Tekrar babama ve anneme ALLAH gani gani rahmet eylesin.
      04 Mart 2003 tarihinde bilgisayar ve internet ile tanıştım. (http://atasali44.blogspot.com/)    ve  (http://atasali.blogspot.com/)  sitelerim sayesinde ilçemin tanınmasına büyük katkıda bulundum.
      Şiirlerimi ve günlük haberleri web sitelerimde yayınlama imkânı buldum. Dünya insanları Çağlayancerit’i ve Âşık Ali’yi daha yakından tanıdı.  Halkla iç içe oldum. İnternet ortamında çok dostluklar edindim. İlçemizde üniversite okuyan gençler ve hiç tanımadığım birçok üniversite öğrencileri biyografimden ve şiirlerimden yararlanarak tezlerini tamamlamışlardır.
       3 kızım ve 2 oğlum var. Büyük kızım Kahramanmaraş Ticaret Lisesi’ni bitirdi. 2. kızım ticaret lisesinden terk. 3. kızım ve büyük oğlum liseyi bitirdiler en küçük oğlum ise ortaokulu bitirdi. Ben zamanında imkânsızlıklar yüzünden okuyamadım. Çocuklarım en az liseyi okudular. Yüksek okul okutmak istedimse de okumak istemediler. “İyi düşünün sonunda pişman olmayın.” dedim. Ama…
      Şu an emekliyim. 7 kız 4 erkek 11 torunum var. Şiir yazmaya devam ediyorum. 1.şiir kitabım Ekim 2011 de 144 sayfa olarak çıktı.
2.şiir kitabım yine 144 sayfa olarak 2012 yılı Ekim ayında çıktı. 3. Şiir kitabım için çalışmalarım devam etmektedir.

       OZAN MEVLÜT

        Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinde fakir bir ailenin çocuğu Olarak dünyaya geldim. Tüm güzelliklere hasret çocukluğum ve Gençliğim geçti Lakabımıza ozanlılar derler babam ozanlı İbrahim bende ozanlı mevlit uzun uzadıya bir öz geçmiş yazıp vaktinizi işgal etmek istemiyorum. ALLAH’Ü tela yarattığı insanlara yardım eylesin. 1989 yılından beri Almanya’da ikamet ediyorum. Hasretle doğduğum
     Gibi acılarla yaşıyorum. 1999 da ocak yayınlarında basılmış bir Kitabım var ön sözünü yazan değerli hocam Abdurrahim KARAKOÇ isim vermişti. İlk kitabım
 SEVDA YAĞMURU 2. Kitabım Bahaettin KARAKOÇ Hocam önsöz yazdı. Ve isim verdi.  AŞKIN BÖYLESİ 2010 yılında yayınlandı. 3.Kitabım’a yine Bahaettin KARAKOÇ Hocam önsöz yazdı. Ve isim verdi. YÜREĞİMİN TINILARI 2011 Yılında lazer yayınlarında çıktı. Bu kadar Derde kedere rağmen İnşallah yeni kitaplarla buluşmak dileği ile. İnsanlık âlem’ine barış huzur mutluluk dileklerimle. Selam ve dua ile.
Ozan Mevlüt 

       MEHMET BAHÇE

     Çocukluğu:
       Mehmet Bahçe Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinde annesinin dediğine göre zemheri ayında doğdu. Babası, Fakılar olarak bilinen sülalenin önde gelenlerinden Hasan Bahçe (Hoca Hasan) nın oğlu Mehmet Bahçe (Hoca Mehmet)dir. Annesi Mollalar sülalesinden Yusuf Güneş (Molla Yusuf) ‘in kızı Fatıma Güneş’tir. Çocukluğu lise yıllarına kadar Çağlayancerit’te geçmiştir. Ailesi hayvancılıkla uğraştığından çocukluk yıllarında keçi-oğlak çobanlığı yapmış ve zaman zamanda Çukurova’da çapa ve pamuk toplamaya gitmiştir. Daha 7 yaşından itibaren çalışmaya başlamış ve hayatın bütün zorluklarını yaşamıştır.
     Öğrenim Yılları:
     İlk Öğrenimine Çağlayancerit İlkokulu’nda başladı. Çağlayancerit’in Köy olduğu o yıllarda ulaşım ve iletişimin çok zor sağlanıyordu. Köyde İlkokuldan başka okul yoktu. İlkokulu bitirdiği yılda Çağlayancerit’e Ortaokul açıldı. Şayet bu okul açılmamış olsaydı okuma imkânı gerçekleşmeyecekti. Babası şehirde onun öğrenim masraflarını karşılayacak durumda değildi. Bu büyük bir şanstı. İlk öğrencilerinden ve mezunlarından biri oldu. Çağlayancerit’te bu dönemden sonra okuyanların önü açılmıştı.
    Köye gelen öğretmen ve imamlarla diyalog kurarak öğrenme ve araştırmaya başladı. Bu kişilerden kitaplar, dergiler broşürler alıyor ve okuyordu. Takvim yapraklarının sayfalarında verilen kitap reklâmlarını okuyarak İstanbul’dan kitaplar getirtiyor ve okuyordu. Hiç durmadan okuyordu. Allah vergisi bir hisle daha 10 lu yaşlarda camilerde ezan okuyor namaz kılıyor ve Kur’an okuyordu.. Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini ve hayatı o yıllarda sorgulamaya başlamıştı. Bu sebeple araştırıyor, sorguluyor ve okuyordu. Ortaokul yıllarında ilk okuduğu roman “Huzur Sokağı” adlı kitap olmuştu ve son derece etkilenmişti. Hatta 400 sayfalık bu kitabı iki gecede bitirmişti. İçinde bir boşluk vardı ve kendisini arıyordu ve hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Ortaokulu bitirmişti. Liseye gitmeliydi. Ama nasıl olacaktı bilmiyordu. Eski belediye başkanlarından ve eğitimci Hasan Kekil onu duymuştu. Bir gün Maraşt’a karşılaştılar. Hasan Kekil isterse kendisini İmam-Hatip Lisesine kaydettireceğini söyledi. Bunu hemen kabul etti. Fark dersleri vererek Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesine 1978 yılında kaydoldu. Maraş olaylarını bizzat yaşadı. Hasan Kekil maddi ve manevi olarak destekledi. Çok zor günler geçirdi. Cami evlerinde kaldı. Hayır severlerden burs desteği aldı. Yokluk içinde liseyi de bitirdi. Liseden sonra Üniversite sınavlarına girdi. Birkaç okul kazanmasına rağmen maddi imkânsızlıklar yüzünden bu okullara gidemedi. Boş geçen bu yıllarda vekil öğretmenlik yaptı. Daha sonra hiçte arzu etmediği halde İmam-Hatiplik sınavlarına girdi ve bir süre diyanette İmam-Hatip olarak çalıştı. 1984 yılında Üniversite sınavlarına tekrar girdi. ODTÜ muhasebe bölümünü kazandı. Burada 2 yıl okuyup okulu bitirdikten sonra 1986 yılında Adana’ya gitti. Burada çalışma hayatına atıldı ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
    Çalışma Hayatı:
     1986 yılında Adana da çalışma hayatına atıldı. İşyerlerinde ve bürolarda 4 yıl süre ile muhasebecilik yaptı. Aynı Zamanda Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesine kaydoldu. Bu okulu da bitirdikten sonra lisans diplomasını aldı. 1989 yılında bir arkadaşıyla kendi işyerlerini kurdular. 3 yıl kadar hem muhasebecilik hem de ticaretle uğraştılar. Daha sonra ortağından ayrılarak kendi bürosunu açtı. 1992 yılında bedelli olarak askerliğini Burdur’da yaptı. 1991 yılından itibaren Ruhsatını alarak Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışmaktadır. Emekli olmasına rağmen halen bu işi yapmaya devam etmektedir.
    Dünya Görüşü ve Fikirleri:
     1980 öncesi Türkiye’nin içinde bulunduğu, kargaşa, terör, kan, iç çatışma, sağ-sol hareketleri 12 eylül 1980 askeri müdahalesine kadar devam etti. Bu yıllarda çok çeşitli öğrenci akımları ve siyasi akımlar vardı. Sağcı, solcu, şeraitçi-İslamcı, faşist, komünist vs. Bu akımlar içerisinde yer almayan yok gibiydi. Mehmet Bahçe de bu yıllarda İmam-Hatipli olması ve dini duygularının baskınlığı neticesinde İslamcı akımların içerisinde buldu kendini. MTTB, Akıncılar ve Nurcularla teşri mesaisi oldu. Ama hiçbir zaman birinin üyesi ve mensubu olmadı. Çünkü içinden bir his bu yolların doğru olmadığını söylüyordu. Hiçbir akım onun aradığını ona vermiyordu. Kimin neye ve kime hizmet ettiği belli değildi. Bu yıllarda çok sayıda yayın ve kitap okudu. Aradığını hiçbir zaman bulamadı. Taki 1983 yılında askerliğini yapıncaya ve askerlikte tanıştığı arkadaşlarının işareti ile ipin ucunu yakalamıştı. Buraya kadar arayışları ve batıl fikirleri için Necip Fazılın dediği gibi diyordu. 
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum; Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”
    Askerlik öncesi fikir ve inanç hayatı ile  şimdiki inanç ve fikir hayatı  çok büyük farklılıklar arz etmektedir. Eskiden geleneksel ve eski dünya dinlerinin etkisindeki inanç ve güdücü fikirlerin kurbanı iken şimdi tamamen orijinal inanç ve kendi aklının sahibi bir fikre sahiptir. Aklını kimseye ihale etmeden düşünen, araştıran ve bu doğruları paylaşmaya çalışan birisidir. Çağdaş, modern, akılcı ve ayağı yere basan dünya gerçekleri ile bağdaşan bir fikir ve inanca sahiptir. İnsanın insana köleliğine karşı İslam devrimcisi ve reformist bir fikre sahiptir. Onu etkileyen ve takip ettiği kişiler en başta İran Devriminin teorisyeni ve büyük devrimci Ali Şeraiti olmak üzere, Muhammet İkbal, Mehmet Akif, Edip Yüksel, Yaşar Nuri Öztürk , Che  Guavera ve tüm devrimci ve statükoya karşı  fikir adamlarıdır. Sağcı statükoya  karşı solcu ve devrimci fikirlere açık biridir. Sahte dinci ve kaba softa ham yobazlarla mücadeleci biridir. Devrimci dine inanmaktadır.” Devrimci dine mensup olan ve bu dinin eğitimini alan bir kişi, hayatın maddî manevî ve sosyal alanlarının tümüne tenkidi bir gözle bakar ve batıl olarak gördüğü şeyi kaldırıp, yerine hakkı ikame etme sorumluluğunu taşır.” Fikrinde biridir.
    Yalnızca Allaha teslim olmayı ve dini yalnızca ona özgülemeyi savunur. Bireyin özgür ve sorumlu davranmasını ve yetkisiz yetkililere boyun eğmemesini savunur. Allah ile insanın arasına din adamlarının ve şefaatçilerin girmesini reddeder. Dinden çıkar sağlamayı reddeder. Yoksullara bakmayı ve korumayı savunur. Bir savın doğruluğunu kabul etmek için kalabalıklara veya duygulara değil aklın ölçüsüne başvurmayı savunur. Zalimlere ve zulme karşıdır.
  "Yöneticileri fakir ölen milletler zengin olur, yöneticileri zenginleşen milletler de fakirleşir.""komşusu açken tok yatan bizden değildir.""haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.""sizden biri bir haksızlık görürse bunu eliyle düzeltsin veya diliyle ikaz etsin. "haksızlık yapan bir yöneticinin karşısından hakkı savunurken ölen kişi gerçek şehittir""bu güne kadar kime borcum varsa, gelsin alsın. kime kırbaçla vurduysam, " işte sırtım" gelsin sırtıma vursun ve hakkını alsın"... .diyen Hz. Muhammedi böyle tanır ve kabul eder. Kısaca Hayatı devrimci bir işlev olarak görür.
Daha geniş bilgi için fikirlerini savunduğu ve yazdığı www.oksuzdagi.blogspot.com ve www.oksuzdagi.wordpress.com 
internet sitelerine müracaat edinebilinir.
    Ayrıca, Çağlayancerit aşığı biridir. Öksüzdağı sembolüdür. Çağlayancerit halkının mazlumluğu karşısında hassastır. Çağdaş, modern, kültürlü bir Çağlayancerit için çalışmaktadır. Onların son derece mağdur ve öksüz bırakıldığı fikrindedir. Yolsuz, eğitimsiz, hastanesiz ve yoksul bırakıldığı fikrindedir. Bazı uyanık ve cambazların kulu ve kölesi olmamalarını ister. Dik, vakur, hakkını arayan eğitimli ve uyanık bir Çağlayancerit halkı
     Arzusudur.
       Yazarlık: Mehmet Bahçe lise yıllarından itibaren yazmaya başlamıştır. Lise ve Üniversite yıllarında yazıları arkadaşları tarafından beğenilmiş ve yazmaya teşvik edilmiştir. Adana da bazı dergi ve gazetelerde yazıları yayınlanmıştır. Bazı İnternet sitelerinde de yazıları yayınlanmaktadır. Ayrıca araştırmaları mevcut olup basım aşamasınadır. Yazmayı seven birisidir.
     Sonuç:
       Mehmet Bahçe halen Adana’da yaşamakta olup Çağlayancerit’te bir yazlık ev yaptırmış olup yazları iki ayını burada geçirmektedir. 3 kız 3 erkek evlat sahibidir. İngilizce ve Arapça bilmektedir.
 
      ÂŞIK MAĞDUR ALİ

      Âşık Mağdur Ali ailenin ikinci evladı olarak 1955 yılında doğmuşum. Doğum esnasında kalçamı çıkartmışlar. Okula gitme çağım gelmişti. Yürür iken topallıyordum. Komşularımız İsmimi topal Ali olarak çağırırlardı. İsmim topal Ali olarak kaldı.
       Evimiz 35 metrekare. Ailemiz (10) baş horanta idi. Anne baba tüm aile odası olmayan bu evde yaşadık. Suyumuz ve elektriğimizde yoktu. Oturduğumuz evi geceleri çıra ışığıyla aydınlatırdık. Annemin okuma yazması yok. Babam ise komşuların davarlarını otlatırken taşların üzerine harfler yazarak kendi kendine okuma yazmayı öğrenmiş.
       1961 yılında ilkokul’a başladım. Okuma azmim olmadığı için devamlı okuldan kaçardım. Ancak dördüncü sınıf’a kadar okuyabildim. Köyümüzde Âşık Ali diye biri vardı. Kendisi hala yaşıyor Allah Aşığımıza daha uzun ömürler versin. Âşık Ali benim çocukluk yıllarımda düğünlerde aile toplantılarında çalar söylerdi. Bu âşıktan çok etkilenirdim. Aşığı dinlemek için Acaba Âşık bu gün nerede çalıp söyleyecek diye takip ederdim. Taşlamacı bir âşıktı. Toplumda bulunan herkese bir şeyler söylerdi en çok dikkatimi çeken konu bu olurdu. Çocuk olduğum için beni aşığın toplantısına almazlardı. Aşığı dinlemek için bulunduğu odanın duvarlarına kulağımı dayayarak  pencerelerde bacalarda onu dinlerdim. Askerlik çağım gelmişti. Fakat topal olmam nedeniyle tertiplerim ile askere gidemedim. Çok üzgünüm.
       1970 yılında Evden ve köyümden kaçtım. 18 saatlik yaya yol yürüyerek asfalta geldim. Bir yük kamyonuna binerek Kahramanmaraş’a geldim. Bir daha köyüme dönmedim.
       1976 Yılında evlendim. İşsizdim. Kahvehanelerde çay ocaklarında garsonluk yaparak evimi geçindirdim.1977 yılında Âşık Meftunu İle tanıştım. Âşık Meftunu dan saz dersleri aldım. Yavaş, yavaş saz çalmayı öğrendim. 1980 yılında mahalleye bakkal dükkânı açtım. 2 sene dükkân çalıştırdım. Sonunda dükkânı da batırıp işsiz kalınca 3 tekerli bir Motosiklet aldım. Bir müddet çarşıda pazarda motorculuk yaptım. Daha sonra motoru satıp bir taksi aldım. Çarşıda dolmuşçuluk yapmaya başladım. Sıkıntı telaş derken sazı bir kenara bıraktım. Epey zaman saz çalmadım. Baktım olacak gibi değil. 1982 yılında kendime yine bir saz alıp çalmaya başladım. Çalıp söylemekten bir müddet sonra ses tellerim bozuldu.
       1998 yılında boğazından ufak bir operasyon geçirdim. Saz çalmaya bir müddet ara verdim. Kahramanmaraş’ta Halk Ozanları derneğinin olduğunu öğrendim. Derneğe gelip gitmeye başladım. Bu derneğe üye oldum. Burada Öksüz ozan, Âşık Kul Osman ve birçok ozan arkadaşlarla tanıştım. Dernekte ufak, ufak çalıp söylemeye başladım. Derneğin ileri gelenleri bundan böyle senin mahlasın Âşık Mağdur Ali’dir dediler. Böylece topal Ali isminden de feragat ettim. Dernekteki arkadaşlarımın sayesinde Sazımı alıp toplum karşısına çıktım. Veda gecelerinde düğün salonlarında necip Fazıl Kısakürek kültür merkezinde
Sahneler aldım.
         2007 yılında haluk levent, Emre Saltık, Ali Temiz ile Âşık Mağdur Ali mahlası ile bir konsere katıldım.  Ara sıra Kahramanmaraş “AKSU” ve Gaziantep “OLAY” tv. lerinde çalar söylerim. Şimdi ise Kahramanmaraş halk ozanları Derneğinde başkan yardımcısıyım. Sözü ve müziği bana ait olan birkaç eserim vardır. Evliyim 2 Kızım 2 Oğlum 5 Torunum vardır. Kahramanmaraş Namık kemal mahallesinde ikamet etmekteyim.

        MEHMET EYİCE

        Mehmet EYİCE Ailenin 4. ve en küçük çocuğu olarak
1959 yılında Çağlayancerit köyünde dünyaya gelir. Anne ve babasının okuma yazması yoktur. Annesinin bir anlık ihmalliği yüzünden 3 aylık bebek iken yere düşürülür düşme sonucu görme yeteneğini kaybeder.
Ailenin fakirliği yüzünden Mehmet doktora götürülemez. Ebedi görme engelli olarak kalır.
     1980 yılında annesini 1989 yılında babasını kaybeder. 4 ablasıyla beraber baş başa kalır. Ancak okuma yazması yoktur. Mehmet genç bir delikanlı oluncaya kadar yalnız başına evden dışarı çıkamamış.
     1974’de Şiir yazmaya başlar. Görme yeteneği olmadığı için şiir’lerini kâğıda değil de hafızasına yazar. Tüm şiirlerini hafızasının bir köşesine kaydeder. Şair çok zekâlıdır.
      1974 yılında yazdığı ilk şiir’ini bu gün bile tereddüt etmeden okur. Şair biriktirdiği üç beş kuruş harçlık ile kendine bir saz alır. Köyünde saz çalan olmadığı için kendisine bir saz öğreticisi bulamaz. Saz çalmayı kendi kendine öğrenir. Şiirlerini bir kitapta toplama imkânı olmayan şair
     1974 ten 2013 yılına kadar yazmış olduğu Tüm şiirlerini sazıyla teyp kasetlerine okuyarak “Sazım Sesim Deyişlerim” adı altında tüm şiir’lerini arşivlemiştir.
     1978’de İstanbul’a gider 6 Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezinde
6 ay eğitim görür. Kabartma yazıyı öğrenir. Kabartma yazı ile yazılan tüm yazıları okur. Okulda birçok arkadaşlar edinir. Kabartma yazı ile arkadaşlarına mektuplar yazar. Kendisisine gelen mektupları parmaklarının ucu ile okur.
     1983 de Kahramanmaraş Ertuğrul gazi Körler Okulunda dışardan bitirme sınavına katılır. Okulun İlk diploma alan bir numaralı öğrencisi olur.
     1987’de evlenir 1990’da bir oğlu dünyaya gelir. Çocuk. 3,5 yaşına geldiğinde hastalanarak ölür. İkinci bir çocukları olmamıştır.
     1974 ten 2013 yılına kadar Yazdığı tüm şiirlerini hayırsever bir arkadaşı tarafından sesli olarak bilgisayar hafızasına aktarılmıştır. Şair’in birçok şiirleri körler okul’u dergilerinde yayınlanır. Bir çok şiir’i 6 nokta körler okulu öğretmenleri tarafından sesli olarak CD’lere okunmuştur.
     Şair Çağlayancerit ilçesinin İstiklal Mahallesinde ikamet etmektedir. Şiir yazmaya devam eder. Şairimiz zeki ve gururludur. Komşularının verdiği sadakayı kabul etmez. Benden daha düşkün olanlara verin der. Boş durmayan şair çakmaklara kaz doldurarak iskemle yapıp satarak ve devletin verdiği malullük maaşı ile geçinmektedir.
         NOT: Şair’in biyografisi Âşık Ali tarafından kaleme alınmıştır

        SINIKÇI YUSUF

        Sınıkçı Yusuf GÖK 1325 Yılında Ali kocalar Obasında dünyaya gelmiş. Okuma yazması yok. Askere gidene kadar babasının yanında çalışmış. Askerlik çağı geldiğinde askere gitmiş. 4 yıl askerlik yapmış. Asker ocağında Kısa zamanda okuma yazmayı öğrenerek Anne ve babasına mektup yazmış. Askerden geldiğinde evlenmiş. On yıl Baba Anne birlikte yaşamışlar. Düğünlere gitmeyi çok seven bu insanın her düğünde baş oyuncu olarak halayın başın çektiği de söylenenler arasında.
      Daha sonra babasından ayrılarak kendi yuvasını kurmuş. Aileden ayrıldığı halde babasının bağında bahçesinde tarlasında çalışmaya devam etmiş. Ara sıra komşuların işlerini yaparak çocuklarını geçindirmiş. Gün gelmiş oğullarını kızlarını evlendirmiş. Herkesi ev bark sahibi yuva sahibi yapmış. Babası öldüğünde babasından düşen tarlayı bağı bahçeyi tımar ederek çiftçiliğine devam etmiş. Gün gelir sınıkçı olmaya karar verir. 
       Köyde bir cenaze olduğunda mezara ilk koşanlardan olarak bilinir. Hem mezar deşene yardım eder hem mezardan çıkan kemikleri toplayıp bir araya getirerek kemik yapılarından bilgiler alıp sınıkçılığı öğrenmiş. Adı sınıkçı Yusuf olarak kalır. Bir gün komşularından birinin bileği çıkar. Sınıkçı Yusuf’a gelir. Çıkan bileği yerine getirir.
        Komşusu rahatlar. Komşu dua ederek gider. Yarın bir başkası öbür gün bir başkası gelir. Gün gelir halkın dilinde sınıkçı Yusuf olur. Bir gün komşusunun birinin keçisinin ayağı çıkar. Sınıkçıya getirir. Keçinin ayağını kontrol eder keçi bağırır. Ve keçinin çıkan ayağını yerine getirir. Ayağı çıkan keçi bu defa yerinden kalkıp kaçmaya başlar.
    Sınıkçı Yusuf kırık ve çıkık hususunda oldukça uzmanlaşır. Mahallesinde sınıkçılığa devam eder. Gelen hastalardan ücret almaz.1983 yılında Ali kocalar obasından Çağlayancerit’e göçer. Burada ikamet eder. Herkes tarafından sayılan sevilen sayılan mukallit esprili ve şakacı bir kişiliğe sahipti.
     İşinin tam uzmanı olan sınıkçı Yusuf’a Türkiye’nin dört bir yanından hastalar gelir. Yerinden kalkamayan hastanın yanına kendisi giderdi. Artık yaşının ilerlediğini düşünen iş yapamayacağını hesap eden bu muhterem insan torunu Durmuşu yanına alarak kırık ve çıkık işlerini torununa tarif ederek öğretir. Kendisine gelmeye devam eden hastaları torununa yönlendirir.1325 doğumlu olan bu muhterem insan. 10.12.1991 Tarihinde hayata gözlerini yumdu. Merhum sınıkçı dedemize ALLAH’ tan rahmet geride kalan tüm yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyoruz...
                                
      SINIKÇI DURMUŞ

      Sınıkçı Durmuş 1962 Yılında Ali Kocalar Obasında dünyaya gelir. İlkokulu Ali kocalar obasında bitirir. Durmuş GÖK sınıkçı Yusuf’un torunudur. Babasının fakir ve yoksul olması nedeniyle yüksek okul okuyamaz. Bir müddet engizek dağlarında koyun keçi otlatır. İşe gücü yetmeye başlayınca babasıyla birlikte bağ bahçe işlerinde çalışır. 1992 yılında Ali kocalar obasından Çağlayancerit ilçesine göçer. İstiklal Mahallesinde ikamet etmektedir. Dedesinin çabasıyla sınıkçılığı kısa zamanda öğrenir. Kırık ve çıkık hususunda iyi bir uzmandır.
       İstiklal Mahallesi merkez ilkokulu karşısında özel iş yeri vardır. Dedesi gibi herkes tarafından sevilip sayılan mülayim, bir insandır. Kırık ve çıkık hususunda çok bilgiye sahiptir, İlçede ve köylerde vücudunun herhangi bir yeri çıkan veya kırılan kişiler bu sınıkçıyı mutlaka bulurlar. Çıkıkları anında yerine getirir. Hastayı rahata kavuşturur. Vücutta kırıklar varsa hastayı doğrudan Pazarcık ve Kahramanmaraş devlet hastanelerine gitmelerini tavsiye eder.
       Türkiye’nin her yanından hastalar gelir. Kırık ve çıkık hususunda ustalığı takdir edilir. Yerinden kalkamayan zor durumda olan hastalara kendisi gider. Hiçbir hastadan ücret talep etmez. Dualarınız yeter der. Ancak hasta tarafından ısrar edilip birkaç kuruş verilirse zorlada olsa onu kabul eder. Bizlerde sınıkçı Durmuş’a işinde başarılar ve kolaylıklar diliyoruz…
GSM: 0535 598 0291

       AYNUR AYDEMİR

       Aydemir ailesinin acı dolu günleri…
Babam bir devlet dairesinde memur olarak çalışmaktadır. Benden başka iki kardeşim daha var: Kardeşlerimden biri okuyor, diğer erkek kardeşim devlet dairesinde çalışıyor. Ben de okumak istiyordum. Fakat böyle bir kaza geçireceğim aklıma gelmezdi. Hiç kimse engelli olmak istemez. Tabi ki tedbirde fayda vardır.  Öyle anlar oluyor ki -siz ne kadar tedbir alırsanız alın- olacağa hiç çare olmuyor. Bu alın yazısı mıdır? Kader midir? Bilemezsiniz.
     Biz beş kişilik orta halli bir aileyiz. İsmim Aynur, ailenin en büyük kızıyım. 24.09.1999 tarihinde evimizin merdiveninden düşerek sakatlandım. Bir müddet kendime gelemedim. Ailem, sağ olsun on yıldır yılmadan usanmadan tedavim için uğraştılar. Hastane, hastane gezdirdiler.
     Ankara Numune Hastanesinde ameliyat edildim. Ameliyattan bir süre sonra Sağlık Bakanlığı İyileştirme Merkezinde 6 ay fizik tedavisi gördüm. Aradan çok zaman geçmeden tekrar Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İyileştirme Merkezinde yine 40 gün fizik tedavisi gördüm.
     Velhasıl beş yılım hastanelerde geçti:
     Buradan bana bunca yıl emek veren, benim hayata bağlanmamda vesile olan ve her şeyden önemlisi beni hayatla barışık hale getiren ismini saydıklarım ve sayamadıklarım herkese şükranlarımı sunuyorum…
     Başta aileme, yakın akrabalarıma ve dostlarımıza özellikle Ankara Numune hastanesinde ameliyatımı yapan, Doktor Sayın Erkan KAPTANOĞLU’na teşekkür ediyorum. Hastanede kaldığım sürece hiç incitilmedim. Bu hastanede görev yapan doktorlara, hemşirelere, hasta bakıcılarına ve tüm hastane personeline teşekkür ediyorum. Ameliyattan sonra bir müddet yatalak oldum. Ayağa kalkamadım. Annemin Babamın ve kardeşlerimin yardımlarıyla yavaş, yavaş ayağa kalktım. Ailemin sayesinde koltuk değneklerimle ilk adımları attım. Gece gündüz demeden bana destek olup beni yürüttüler. 10 yıl gibi bir zamanda çok sıkıntılar çektik.
     Engelli maaşı almıyorum; almak da istemedim. Maaştan ziyade kendime bir iş yeri açmayı düşündüm. Bu düşüncem boşa çıkmadı. Başta yine benden maddi ve manevi desteğini esirgemeyen bana “Hep yanındayız” diyen aileme, Çağlayancerit İlçe Kaymakamlığı’na ilçemize bağlı Oruç pınarı Köyünden aile dostumuz olan Mehmet KISA ağabeyime teşekkür ediyorum. İşyerimi açmamda bana maddi ve manevi desteklerde bulunan kısaca bana yardımcı olan herkese teşekkür ediyorum.
     Fatih Mahallesindeki evimizin yanındaki dükkânımda hazır giyim olarak bay-bayan ve çocuk giysileri satıyorum. Koltuk değneklerimin sayesinde dükkânımın tüm raflarına rahatlıkla ulaşabiliyorum. Aileme bir nebze de olsa katkım olsun istiyorum. Bundan böyle ekmeğimi kendi emeğimle kazanmak istiyorum.
    Engelli olan herkese sesleniyorum. Engelli olmak suç değildir. Yeter ki azminiz çabanız olsun. Aşılmaz denilen tüm engellilerin aşılacağına gönülden inanıyorum. Engelli olmak iş yapmanıza engel olamaz. Şunu unutmayalım; her sağlıklı insan birer engelli adayıdır. Allah hiç kimseye kaza bela vermesin.
     Bu yazıyı okuyanlar, biz engellilere acımasınlar. Güler yüzlü tatlı dilli olsunlar. Yeter. Çilelerle dolu 10 yıllık hayatımı kısa ve öz olarak kaleme alan Sayın Âşık Ali Ataş ağabeyime teşekkür ediyorum. Herkese saygılar…


1 yorum:

  1. Bedenen özûrlü olmak hiçbir şey yeterki ruhun özürlü olmasın yorumlarınızı beğendim hayata hep böyle bak hayatında başarılar Allah'a emanet ol

    YanıtlaSil

SAYFA DEĞİŞTİR

AA