Son Dakika Günlük Haberler

26 Kasım 2012 Pazartesi

Karacaoğlan


               Karacaoğlan kimdir

Karacaoğlan (1606 - .... )
Türk halk şairi. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır. 1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17.yy'da yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar.

Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar. Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir. Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır. Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan Kazanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı.

İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa'da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu'nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Karacaoğlan, Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa oluşturur. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17.yy'da çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz.

Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur.

Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir. Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir. Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır.

Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir. İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice...

Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır.

Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur. Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır.

Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır. Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir.

Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur. Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş, şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19.yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşilabdal'ı etkilemiştir.

Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden R.T. Bölükbaşı, F.N. Çamlıbel, K.B. Çağlar, A.K. Tecer ve C. Külebi, Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

 (Karacaoğlan)
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var (Karacaoğlan)

KAYNAK

23 Kasım 2012 Cuma

Ziyaretiniz için teşekkürler



ZİYARETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM
                  -------------------------------
KIMSEYI ELEŞTIRME HAKKINA SAHIP DEYILIZ ?
IYI INSAN YAVRUYU ANASINDAN BABASINDAN AYIRMAZ,
ANASINDAN YAVRUYU AYIRAN IYI BIR INSAN OLAMAZ,
BABASINDAN AYIRAN MÜKEMMEL IYI BIR INSAN OLUR…

Bu Şiir İşte Sana



BU ŞİİR İŞTE SANA.
Sana karsı saygılıyım
Yazmaya ben kararlıyım
Son zamanlar kaygılıyım
Fazla dert etme beni sen
Kendi halime bırak sen
Unut ALLAh,ı seversen
Daha neler gördüm bilsen
Fazla dert etme beni sen
Kasıma eski yarayı
Arama daha hatayı
Mahşere bırak davayı
Fazla dert etme beni sen
Kendi kendini de yorma
Düşünüp de mutsuz olma
Daha fazla kinle dolma
Fazla dert etme beni sen
Aman hüsrana uğrama
Düşünüp fazla yıprama
Beni de yanlış anlama
Fazla dert etme beni sen
Benim için imtihandı
Seninle davam kapandı
Bu canim çokcada yandı
Fazla dert etme beni sen

18 Kasım 2012 Pazar

Ferhat İle Şirin


                                          FERHAT İLE ŞİRİN
Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir’e suyu getir, Şirin’i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.


12 Kasım 2012 Pazartesi

Aşık Mahsuni Şerif Kimdir


                  Aşık Mahsuni şerif kimdir

Oniki Imam Dergahi`nda önüm var
Gece gündüz sohbetim var demim var
Çok günahim varsa neden gamim var
Ali gibi Sahi Merdan a düstüm
Asil adi Serif Çirik olan Mahzuni Serif, 1943 yilinda Kahramanmaras`in simdilerde Afsin, o yillarda ise Elbistan`a bagli Berçenek Köyünde dogmustur. Ozanlik geleneginin güçlü oldugu Elbistan, Alevi inancinin en saygin de delerinin ve erenlerinin yetistigi bir bölgedir. Dedeleri, Tunceli`nin Hozat ilçesine bagli Bargeni köyünden çikmis Anadolu`nun netameli günlerinde ora ya savrularak gelip Elbistan ovasini mekan tutmuslardir. Bargeni, Alevi ocaklarindan mürsit ocagi olarak kabul gören Aguiçen ocaginin merkezidir.

Kalender Çelebi ayaklanmasi sirasinda Anadolu`nun çesitli bölgelerin den sökün eden Alevi Türkmenler, Nurhak Daglari`na siginmis, ancak Osmanlinin bu ayaklanmayi kanli bir sekilde bastirmasindan sonra çevre yörelere dagilmislardir. Bu nedenle Elbistan Ovasi`nda farkli bölgelerden gelmis, farkli ocaklara mensup Alevi Türkmenler bugün de yasamaktadir. Birçogu baskilar nedeniyle Sünnilesmis olsa da gerek asiret adlari gerekse yerlestikleri bu bölgelere verdikleri adlar, secerelerini ortaya koyuyor.

Mahzuni Serif`in büyük dedesi Seyyid Mehmet`in türbesinin bulundugu Hasan Köyü de 1800`lü yillarin ortasin da Sünniligi seçmistir. Seyyid Mehmed`in ölümünden sonra aile iki kola ayrilmis. Bir kol, Berçenek`e yerleserek Alevi inancini sürdürmüs, diger kol ise Hasanköy`de kalarak Sünni inanci benimsemistir.

Okul çagi geldiginde köyü Berçenek`te ilkokul olmadigi için Elbistan`in Alembey Köyü`nde bulunan Lütfü Efen di Medresesi`nde Kur`an kurslarina giden Mahzuni Serif, böylece eski yaziyi da ögrenmis, ilkögrenimini ancak 1956 yilinda köyüne ilkokul yapilmasiyla tamamlayabilmistir.

12 yasindan itibaren amcasi Asik Fezali (Behlül Baba)`den saz çalmayi ögrenen Serif Çirik, Alevi yol ve erkani ile tasavvuf bilgisini Sakir ve Cirik Baba`dan ögrenmistir. Cirik Baba, saz çalip nefesler de söyleyen bu kara kuru mahcup delikanliya "Mahzuni" mahlasini vermistir.
Serif Çirik bir yandan Mahzuni mahlasiyla deyisler çalip söylerken bir yandan da Mersin`de Astsubay Okuluna devam eder. 1960 yilinda Ankara Ordu Donatim Teknik Okulu`na devam eden Asik Mahzuni, sonunda ordudan kendini kovdurtarak istedigi yasam biçimine kavusmustur.

Artik Mahzuni`nin mekani siklari, ozanlarin bulustugu muhabbet sofralaridir. Ankara`da elinde sazi sik sik usta asiklarin sofralarina konuk olur. Ismini yeni yeni duyurdugu yillarda Asik Veysel ve diger ünlü ozanlar, büyük bir kitle tarafindan taniniyordu. Mahzuni Serif, ilk plagi "Iste Gidiyorum Çesmi Siyahim"i yaptigi 1967 yilinda henüz yirmili yaslarinin basindaydi.

1967`den 1980`li yillarin basina kadar Türkiye`de bir Mahzuni Serif kasirgasi esmistir. Ilk plagina bir sevda türküsü okumasina karsin Mahzuni asil çikisini Alevi tasavvufu ve yola iliskin ne fesleri ile yapmistir. Daha 18 yasinda Imam Hüseyin`e yazdigi mersiyesi karsisinda kendisinden yasça büyük olan ozanlarin takdirini kazanmistir. Özellikle de Asik Veysel`in. Asik Veysel, her platformda Asik Mahzuni`ye ilgi göstermis ve yasi çok genç olmasina karsin aralarina büyük bir ozanin katildigini ifade etmistir. Mahzuni`nin Imam Hüseyin`e yazdigi mersiye 1967 yilinda bir muhabbet sofrasinda Fikret Otyam tarafindan kaydedilmis ve üç yil önce albüm olarak piyasaya çikmisti. Bir senfoni niteligindeki bu eserden sonra da Mahzuni, tasavvuf konulu deyisler üretmeyi sürdürdü ve asil ününü bu alanda yapti.

Anadolu halk ozanligi geleneginde önemli bir kilometre tasi olan Asik Mahzuni Serif, 17 Mayis 2002`de Köln`de Hakka yürüdü. Asik Mahzuni Serif son yüzyilda yasayan halk ozanlarinin kuskusuz en ünlüsüydü. O nedenle öldügünü haber yapan yazili basin ve televizyon kuruluslari onu "yüzyila damgasini vuran ozan" olarak tanimladi. Ölümü, Türkiye`de ve Türklerin yasadigi ülkelerde büyük yanki uyandirdi. Mahzuni Serif, hiçbir halk ozanina, sanatçiya, hatta politikaciya kolay kolay nasip olmayacak görkemli bir törenle son yolculuguna ugurlandi.

Vasiyet
Asik Mahzuni Serif son iki yilinda ölümünün yaklastigini, dostlarina bildirerek vasiyetini açiklamistir. Öldügünde, Hacibektas`a pîrinin irsad ettigi topraklara gömülecek, mezarinin bulundugu topraklara bostan ekilecek, gelen geçen yolcu bu bostanlardan yiyecektir. Bu vasiyeti ayni zamanda siirlestirmistir de.
KAYNAK


9 Kasım 2012 Cuma

Özel diş tedavisi

SGK, Sağlık Uygulama Tebliği'nde değişikliğe giderek sigortalıların özel sağlık kuruluşlarından ağız ve diş sağğı için hizmet alabilmelerine imkân sağladı.

Devlet hastanelerinde diş tedavisi için aylarca sıra bekleyen vatandaşın çilesi son buluyor
SGK, Sağlık Uygulama Tebliği'ni 9 Kasım itibariyle değiştirdi. Değişikliğin ilk maddesinde özelde diş tedavisinin detayları yer aldı.
Buna göre, bir hastanın özeldeki diş tedavi ücretinin ödenebilmesi için ağız ve diş sağlığı merkezleri (ADSM), ağız ve diş sağlığı hastaneleri, ağız ve diş sağlığı eğitim vearaştırma hastaneleri tarafından tedavinin sağlanamaması nedeniyle sevk edilmiş olmaları gerekiyor.
Değiştirilen maddelerin özelde diş tedavisiyle ilgili diğer detaylar şöyle:
- Özürlünün özeldeki diş tedavi ücretinin ödenebilmesi için de, yine tedavilerinin sağlanamaması nedeniyle sevk edilmiş olmaları gerekmektedir.
- Sevkler sırasında, “Diş Tedavileri Sevk Formu” doldurulacaltır. Sevk tarihinden itibaren 10 işgünü içerisindetedaviye başlanması gerekmektedir.
- Ortodontik tedavi gereksinimi olan hastalarda, en az bir ortodontiuzmanının/ortodonti konusunda doktorayasahip diş hekiminin yer aldığı üç diş hekimitarafından sağlık kurulu raporu düzenlenmesi yeterlidir. Tedavininbaşlanacağı il sınırları içerisinde, ortodonti uzmanının/ortodonti konusunda doktoraya sahip diş hekimininbulunmaması halinde sağlık kurulu üç diş hekiminden oluşur. Sağlık kurulu raporunda yapılan tedavinin estetikamaçlı olmadığı ve maloklüzyon tipi açıkça belirtilir. Sağlık kurulu raporunun düzenlendiği tarihten itibaren 6 ay içinde tedaviye başlanılması gerekmektedir.
- Özeldeki tedavi sonrasında, formların, diş ünitesi bulunan protokollü resmi sağlık hizmeti sunucusunda görevlidiş hekimi tarafından onaylanması gerekmektedir.

K.Maraş Meşhurları

    
                                  KAHRAMANMARAŞ MEŞHURLARI

              KAYNAK

SAYFA DEĞİŞTİR

AA